11.2.09

Aşklar, Şarkılar ve Sözler

Insanlar girer hayatlara, insanlar çıkar. Bu insanlarla şarkılar girer, resimler, şiirler girer, filmler girer ve kalırlar. Birikirler. Hatırlar içinbir ayraç olurlar sanki. Hepsinin de ayrı bir tadı güzelliği olur. En acı ayrılmışlık şarkılarının bile yeri ayrı olur. "O" şarkıyı dinlemek alelade bir şarkı dinlemek gibi olmaz. Her nerde çalıyorsa, ya o müzik kapatılır, ya sesi açılır ve ama mutlaka yüzde de değişik bir ifade olur. Tatlı ve hüzünlü bir gülümseme belki. Geçmişe dalmış bir bakış belki de. Islak bakan gözler bile olabilir.

Ama sonra "Biri" girer hayata, daha girmediyse. O zamana kadarki bütün şarkıların, şiirlerin, filmlerin anlamları değişir. Casablanca'nın sert adamı Rick'in Ilsa için dağılması daha anlamlı gelir mesela. Notting Hill'de kocasının kendisine pislik gibi davranmasına izin veren kadına aşık olup, aşık kalabilen erkeği anlar belki de insan. Veya zibidi subaya aşık olan Esmeralda için Quasimodo'nun kendini feda etmesini...

Şarkılar da değişir. O hüzünlü şarkılar her zaman hüzünlüdürler ama Jackues Brel, Kadını'nın kendisini bırakmaması için "Beni bırakma, izin ver gölgenin gölgesi olayım, elinin gölgesi olayım, hatta köpeğinin gölgesi olayım ama beni bırakma!" diye yalvarırken nasıl bir ruh halinde ve "Birisi" için nasıl köpek gölgesi olunabilir o zaman kafaya dank eder. Bon Jovi'nin Diamond Ring'inde, adamın o yüzükle, Kadını'nın tek erkeği olduğunu tüm dünyaya göstermek istemesi belki de ancak o "" girince yakın gelebilir insana.

İşte bu şarkılar, filmler, şiirler hep aynıysa, hala bunlar daha bir anlamlı gelip yazanla aradaki bağ kurulmuyorsa bence daha olmamış olabilir. Bu durumda da, yine bence, aramaya devam etmek de daha iyi olabilir. Insanın rahatlık çerçevesinden çıkıp birşeyler araması çok da kolay değil ama aramandan denemeden de kabullenmek olmaz ya. Hem ya bulabilirse bu şarkılardaki, şiirlerdeki gerçek anlamı bir şekilde?
İşte o zaman hayat bir başka olur herhalde.

Ve benim en son anladığım şarkı mi? " Marley söylemiş onu: "No woman, no cry."

1.2.09

Kadınlar ve Moda 3

Bu yazacaklarım uzun süredir aklımdaydı ama bu son. Bir müddet kadınlar üzerine yazmayacağım.

Bir önceki yazımda da bahsettiğim gibi, biz bazı erkekler gündelik hayatımızda yüksek miktarda kadınsı konulara maruz kalıyoruz. Örnek mi? Bir grup insan plajda yürüyoruz. Birisi, kim hatırlamıyorum ben bile olabilirim, biraz önde yürüyen bir bayan arkadaşımıza bir iltifat ediyor. Ya mayosu ile ilgili, ya kilosunu koruması ile ilgili, ya da kalçaları, hatırlamıyorum. Zaten önemli de degil. Ama kız kendi arkasına doğru eğiliyor, bacağını eli ile sıkıp bize selülitini gösteriyor. Amaç selüliti olduğunu göstererek alçak gönüllü bir tarzda iltifatı reddetmek herhalde. Tam olarak bilmiyorum. Ama etkisini biliyorum. Oradaki tüm erkekler hakkında konuşabilirim sanıyorum, kızcağız bize onu gösterene kadar hiç farketmediğimiz selülitler bizim için bir çift güzel kadın bacağını mahvediyor. Bundan şu anlaşılmasın, her bacağı beğenen ve her bacaktan etkilenen bir geyik sürüsü değil bahsettiğim. Ama sonuçta güzel bacak da güzel bacaktır. Mutlaka kötü bir amaç aramaya gerek yok. Neyse ama selülitleri gözümüze sokup gözlerimizdeki perdeyi kaldırması bacakların güzelliğini istemesek de etkiliyor tabi.

Aynı şeyi yapan bir arkadaşımız daha var. Türk kadını standartlarına göre uzun ve atletik sayılabilecek bir arkadaşımıza kim kıyafetinin yakışması, saçının güzel olması vs. gibi birşey söylese hep aynı hareket. Elleriyle göbeğinde oval bir çerçeve yapıp "yok ya bak çok kilo aldım" cümlesi. O ana kadar gayet güzel bir kadın gören erkek gözleri, o anda detaylara takılıp, "Evet ya hafif bir göbek mi?" diye düşünmeden edemez. Al bir güzeli daha kaybettik göz zevkimizden.

Neyse bunlar göreceli olarak ufak tefek olaylar. Bir de daha travmatik olanları var. Biz erkekler için kadınlar süper kahramanlar gibidir. En azından çoğu kadın. Onlar mükemmeldirler. Onlar burunlarını karıştırmazlar, onlar ter kokmazlar, tuvaletten çıktıklarında koku olmaz, hapşırdıklarında avuçları ıslanmaz, bir kadının balgamı, çapağı yoktur mesela. Kadınlar geğirmezler, gaz çıkarsalar da bu uyurken çıkabilecek sevimli bir sestir ve zaten kokusuzdur. Biz kadınları böyle bilir ve böyle yaşarız. Sonra bir kadın çıkar ortaya, ofis kadınlar tuvaletinin sifonunun çekilmediği, içerisinin iğrenç olduğu ve hatta oradaki devasal boyuttaki dışkıyla ilgili bir diyalog kurar diğer kadınlarla, uluorta. Ruhlarımızdan birşeyler gider.

Bir başka kadın topluluğu kendi aralarında lazer epilasyondan ve sonuçlarından, bir müddet sonra tekrar gitmeleri gerektiğinden bahseder. Ruhlarımızdan birşeyler daha gider. Yazın tatile çıkmadan önce ağda yaptırmaları gerektiğini duyarız. Biraz daha gider.

"Günaydın, ne haber?" diye sorarsın, "Kaşlarımı aldırdım bak kıpkırmızı oldu..." der bir kadın ruhlarımıza bir darbe daha vurur. Spor salonundaki soyunma odası rezilliklerinden bahseder oradan kaçmak isteriz kaçamayız.

Bayanlar ne olur bunu yapmayın. Biz gözlerimizde bir filtreyle yaşıyoruz. Ne olur onu kaldırmayın ve mükemmel kalın. Biz erkekler de mutlu mutlu yaşayalım. Kadınsı muhabbetlerinizi de kadın kadına yapın. Biz yokken. Lütfen.