Bazen sosyal medya beni çok yoruyor. Aslinda kendisi degil de oradaki yapmacik karakterler tüketiyor beni.
Bazı insanlar, Internet'in sosyal aglarinda kendilerince bir insan yaratiyorlar ve onu yaşıyorlar üzerinde. O kadar ki kendileri de o sosyal ag kahramani olduklarina inaniyorlar.
Bu sosyal ag karakterlerinin bazi ortak ozellikleri var. Oncelikle yaptiklari her seyi cok iyi yaparlar. Otomobil mi kullanilacak? Dunya binek arac pist sampiyonlugu aslinda onlarindir da alcakgonullulukten ortaya cikmazlar. Kadinlarin hepsi moda gurusu, erkeklerin de tamami ekonomi, teknoloji ve pazarlama ustadidir. Ortalama bir sosyal ag insaninin IQ'su 150, olculeri 36C veya 10 inc olup, kulturleri de Amerikan Kongre Kutuphanesi civarlarindadir. Sadece sushi ve az pismis New York Steak yiyerek beslenirler. Evlerinde icecek olarak sadece Chivas Regal bulunur. Sadece onu icerler. Kuba'da onlar icin ozel sarilan purolardan baska birsey tutturemezler. Cok ust seviye muzik sistemlerinde plak dinlerler. Fahri Cesme, Barcelona ve Amsterdam vatandasi olan bu kisiler aslinda Dunya'da ayak basilan her yere gitmislerdir ve gittikleri her yeri de cok iyi bilirler. Ancak sevmezler. Hicbiryer kendi yasadiklari yer kadar elit degildir. Yaptiklari sporlari profesyonel seviyede yapan bu sosyal ag insanlari ayni zamanda tanimaya deger herkesi de cok iyi tanirlar.
Yahu kardesim sanki senle ayni memlekette yasamadik. Sen buyurken dry aged Angus yiyerek buyumedin. Biftek vardi tek cesit, kofte, pirzola. Hepsi o! O sosyal ag insani olarak babanmis gibi hatirladigin adam J.R. Ewing, eviniz sandigin yer de South Fork Ranch! Haribo bile kacak gelirdi pezevenk, kimi kandiriyorsun!
9.9.11
25.4.10
Şarkılardan fal tuttum...

"Kimler geldi hayatımdan kimler geçti
En güzeli senin kadar senin kadar sevilmedi..."
parçasına eşlik edebiliyorlar. Yahu bir durun be! Nasıl romantizmdir bu, nasıl şarkıdır.
En güzeli senin kadar senin kadar sevilmedi..."
parçasına eşlik edebiliyorlar. Yahu bir durun be! Nasıl romantizmdir bu, nasıl şarkıdır.
Örneğin bir de:
"Her çiçekten bal alırsın
Her gördüğünle kalırsın
Sen kendini ne sanırsın
Belki bir gün uslanırsın gönül" var. Yahu adam, kadın her neysen, ben zamparayım diye şarkı yapılır mı? Kime ne ispat etmeye çalışıyorsun, ne mesaj vermeye çalışıyorsun. Ben zamparayım ama belki bir gün geçer dur bakalım diye bir şarkı olur mu? Olur. Var.
Her gördüğünle kalırsın
Sen kendini ne sanırsın
Belki bir gün uslanırsın gönül" var. Yahu adam, kadın her neysen, ben zamparayım diye şarkı yapılır mı? Kime ne ispat etmeye çalışıyorsun, ne mesaj vermeye çalışıyorsun. Ben zamparayım ama belki bir gün geçer dur bakalım diye bir şarkı olur mu? Olur. Var.
Bir örnek daha: "Ben bal arısı gibiydim senden önce, bak pervanelere döndüm seni görünce." Eee sonra? "Yine bal arısı olup beni boynuzlamayacağın ne malum alçak şarkı sözü yazarı!" demez mi şarkı söylenen kişi? (Bu arada arıların da Türk şarkı sözü kültüründe biraz hafif meşrep algılandığını da farkediyoruz.)
"Hareketli geçmişim vardı, biraz Sex in the City takıldım ama artık geçti, geçer" şarkı sözleri dışında başka dumur edici sözler de var. Mesela:
"İster vur, ister okşa
İster tut, ister yolla
İster sev, ister zorla
Ben böyleyim..."
İster tut, ister yolla
İster sev, ister zorla
Ben böyleyim..."
Tamam kimse ilişkisi için değişmemelidir. Değişmesi de beklenmemelidir. Ama romantik birşey söylüyormuş gibi de adamın suratına bakıp "Kardeşim ne yaparsan yap. Mal bu. Yerse!" denmez ki. Denecekse de bu romantik tavırla söylenmez. Romantizm bu değil.
Ve Türk halkına, özellikle erkeklerine, şarkıyla vurulmuş en büyük darbe! "Sevmek bir ömür sürer, sevismek bir dakika!" Eurovision'a katılmış, bütün Dünya'ya canlı canlı söylemiş Semiha Yankı bunu. Rezalet ki ne razalet.
31.1.10
Yaşlanıyorum...

Haşarı ve seksi prenses Stephanie vardı. Zamanında beğenmiştim kendisini. Hatta sadece güzel olduğu için saçma sapan albümünü bile satın almıştım. Onun da resmine baktım. Ellerim kırılsaydı da bakmaz olaydım. O çekici bulduğum kadın yaşlanmış babaanne olmuş. Sadece yaşlanmakla da kalmamış buruşup bambaşka bir kadın olmuş.

Bu noktada artık egom korku ile titremeye başladı. Bu insanların bu hale gelmesi, benim de yaşlandığım anlamına geliyordu. Bunlardan başkaları olmalıydı. Yaşlanmayan, hala genç ve güzel olan birileri. Mesela Şahin Tepesi dizisinin Morgan Fairchild'i vardı o zamanların çekici kadınlarından. Mavi Ay vardı Cybill Shepherd'li. Dempsey and Makepeace dizisinin sarışını vardı. Onlar ne durumdaydı ki? Onlara da baktım. Morgan Fairchild bizim dizilerdeki kokoş anneannelerden olmuştu. Glynis Barber kendi resmi fotoğraflarındaki once düzeltmeye rağmen bambaşa bir kadın olmuş. Hatta bu fotoğraflar da eskimiş çünkü 2007'den beri web sitesi yenilenmemiş bile. Cybill Shepherd tamamen dağılmış. Artık neredeyse kendim için ağlamak üzereydim. Ne olmuştu bize ya? Ne zaman bu hale gelmiştik ki?
Panik halinde başka sebepler düşünmeye çalıştım. Belki diziler bize geç gelmişti. Belki bu kadınlar memleketimde çekici bulunduğu, seksi yıldız diye adlandırıldığı sıralarda belki zaten çoktan iş işten geçmişti di mi ama? Ülkemden örnekler bulmam gerekirdi. Onlar hiç olmazsa gerçek zamanlı olurdu. O zaman akkoyun kara koyun belli olurdu. Kimler vardı ki o zamanlardan? Yasemin Evcim vardı. Gece televizon kapanmadan evvel döner bir platform üzerinde aerobik yapardı. Evlenip yurtdışına yerleşip çoluk çocuğa karışmış. Onun güncel resimlerini göremedim. Ama Bambi vardı. Burçin Orhon... O da dergilere seksi pozlar verirdi. O ne durumdaydı acaba?


Daha fazla yazamayacağım sanırım. Yalnız bırakın lütfen beni.
12.1.10
Hayatım masal aslında...
Küçükken dinlediğim masalları düşündüm de geçenlerde, yaşadığım travmalar yüzünden seri katil olmadığıma hayret ettim. Çocuk hayal dünyamın sakinlerine bakarsak:
- Küçük bir kız var. Adı yok. Annesi bile ona lakabıyla sesleniyor. Büyükanne hasta ama annenin umurunda değl. Küçük kız bakacak ona. Baba ya ölmüş ya devamlı işte. Küçüçük kızı tek başına ormana gönderiyorlar. Kurt saldırıyor, hem kızı hem büyükanneyi yiyor. Avcı geliyor, kurtun karnını yarıyor. Kurt bir kuyuda feci şekilde ölüyor.
- Küçük bir kız var. Onun da adı yok. Homeless. Sokakta donarak ölüyor.
- İki küçük çocuk var. Aile geçim derdinde ve çocuklarına bakamayacaklarına karar verip ormana bırakıyorlar. Anne ağlıyor ama baba ne derse o olur. Çocuklar bir şekilde geri geliyor. Baba bu sefer geri dönmelerini engelleyecek şekilde tekrar ormana bırakıyor. Cadı onları yakalıyor yemek istiyor. Cadıyı fırında yakıyorlar. Cadının ganimetlerine konunca babalarını onları geri alıyor.
- Prenses var. Annesi daha o küçükken ölmüş. Baba yeni bir kadınla evlenmiş. Kadın çok güzel. Ama kötü kalpli. Kız ondan daha güzel diye kalbini istiyor. Ama avcı acıyor. Bir ceylanı öldürüp kalbini çıkartıyor. Prenses bir eve sığınıyor çünkü sığınmazsa oralarda tek başına bir kadın olarak yaşaması mümkün değil. Sığındığı evi temizliyor, toparlıyor, evin sakinleri olan yedi cüceye karşı kadınlık görevlerini boğaz tokluğu ve yatacak yer karşılığında yerine getiriyor. Sonra beyaz atlı prens geliyor onu bu hayattan çekip çıkarıyor, sarayının kadını, çocuklarının anası yapıyor.
- Bir kız daha var. Onun da annesi o küçükken ölmüş. Üvey anne yine kötü. Üvey kardeşler de kötü. Devamlı zulüm gördüğü evden ayrılamıyor çünkü onun da oralarda tek başına bir kadın olarak yaşaması mümkün değil. Evin sakinleri olan üvey ailesine karşı kadınlık görevlerini boğaz tokluğu ve yatacak yer karşılığında yerine getiriyor. Onu da bir prens gelip o hayattan çekip çıkartıyor. Ama prensi tavlamak için iyi bir araba, fiyakalı kıyafetler ve marka ayakkabılara ihtiyacı var.
- Bir ailenin çocuğu olmuyor. Dua ediyorlar bir kızları oluyor. Parmak kadar. Evden kaçırılıyor neredeyse tüm hayvanlar alemi üzerinden geçiyor.
- Bir aile daha var çocuğu olmuyor. Sonra oluyor ama ailesini dinlemediği ve meraklı olduğu için uzun bir uykuya dalıyor. Onu da bir prens gelip uyandırıyor. Bu arada prenslerin uyuyan prenseslerden faydalanmaları bir masal standardı.
- Bir de adam var çocuğu olmuyor. Sonra bir kukla yapıyor. Kukla canlanıyor. Ama ortam canlı bir kuklaya uygun olmadığından, sirke satılıyor, yanıyor, kesiliyor, burnu uzuyor, babasıyla birlikte balina tarafından yutuluyor. Neyse sonradan canlanıp, ucube hayatından yırtıyor.
- Bir kurşun asker var aşkı için can veriyor ama ne can vermek. Feci şekilde yanarak. Sonra kalp şeklinde cesedi bulunuyor. Bu masalı tam hatırlamıyorum, bilinç altıma itmişim.
Ortak noktalara bakarsak öncelikle kadınlar ev işi yapar ve koca beklerler. Kadınlar için kurtuluş zengin kocalardadır. Erkekler ortada yoktur ama sevdikleri için can verebilirler. Herkesin çocuğu olmalıdır ama fakir ailelerin çocukları ölür çünkü aileleri onları bırakır. Üvey aileler, özellikle üvey anneler iğrenç insanlardır.
Benim de bu durumda hayatta iyi olmak için çalışıp, beyaz atlı prens olup, prensesleri öperek kurtarmam gerekiyordu. Yoksa kurşun asker olmam işten bile değildi.
Bu arada birşey daha dikkatimi çekti. Ana haber bültenlerine, dedikodu programlarına benziyor di mi? Kaçırılan küçük kızlar, aile zulmü gören çocuklar, intihar eden aşıklar, zengin koca peşindeki güzel kızlar... Demek ki uzağa bakmamak lazım. Böyle yetiştirilmişiz. Hayatımız masal.
29.12.09
Saydiracağım biraz
Bazı insanlara illet oluyorum. Yani aslında illet olduğum çok insan var ama burada özellikle birkaç grubundan bahsedeceğim. Öncelikle tali yol yırtık doncuları.
Benim mi çok başıma geliyor yoksa yapan mı çok bilmiyorum ama bazı sürücüler var ki tali yoldan önününüze zart diye dönüveriyorlar. Dönüşü görseniz sanki San Fransisco sokaklarındaki kovalamaca sahnesi. (Gençler için Streets of San Francisco) Sanki hastaneye yetişiyor. Hani eskilerin deyişiyle tabakhaneye bok yetiştiriyor. Tamam atladın yola, güzel, bas git, anlarım. Hızlı sürücü derim, acelesi var derim, zibidi derim geçerim. Yok! O köşeyi önüme zart diye dönen sürücü yola çıkınca yavaşlıyor ya işte o an çıldırıyorum. Ulan Allah'ın beyin defolu üretimi, geri zekalı dingil, ne diye yavaşlarsın? Sürücülüğün sadece süratli dönüşlerden mi ibaret? Düz yol korkun mu var? Çıktın yola git işte. Daha fazla saydıramıyorum çünkü arkasındaki mantığı bile anlayamıyorum.
Yazacakl

Bugünlerde bir de reklamlara takıldım. O Lenovo reklamlarındaki Çinli kadın

PS: Bu arada Biri reklamlarına baktım Internet'te, Ata Demirer'in poposu birden fazla reklamda oynamış. Gerçekten... Mideniz kaldırırsa bir bakın.
8.12.09
God Save the Queen (S)
Ingiltere için Dünya'nın en demokratik ülkesi olduğu söylenir. Muhtemelen söyleyenler haklı da. Ama bence onların yönetim anlayışındaki en önemli noktalar çok ilk bakışta belirgin olmasalar da gerçekçilik ve pratiklik. Ingilizler, tarihlerinin bir döneminde Kraliçe'ye demiş ki: "Ablacım, bir Kral da olsa, o memleketi yönetecek, sen de Kral'ı yöneteceksin; gel biz bu Kral'ı aradan çıkaralım, sen yine memleketi yönet, biz de Kral'ın maaşıydı, sigortasıydı uğraşmayalım..." Tam olarak bu kelimeler olmayabilir ama benzer birşeyler işte. Kraliçe de bu öneriyi mantıklı bulmuş olmalı ki bakın şu anda Liz işinin başında.
Tarih boyunca aslında bu tip "yönetiçe"lerin çok örnekleri var. Hürrem, Katarina, Monic

Eh koca Birleşik Krallılar'ı ve hatta Dünya'yı kadınlar yönetirken beni de bir kadın yönetmiş çok mu? Obama bile fırça yerken ben yemişim çok mu? Kılıbık değilim ama Dünya düzenini de ben mi değiştireceğim? Boşversene. G-8 borçları siler, Kyoto uygulanır, terör biter, herşey olur da erkek örümceklerin kaderi değişmez.
Haydi bütün bunları bir kenara bırakın, bir üst düzeyden bakalım duruma: Söz dinleme özellikleri daha gelişmiş olmasa Tanrı bütün peygamberleri erkeklerden seçer miydi?
16.11.09
Zombiler Yiyesice mimledi beni
Eskiler bilirler, bu mimleme olayının da bir adabı vardı. Örneğin Mr. Spock, James T. Kirk'ü hiç mimlemedi, hep Scotty'yi mimlerdi. Yaşa saygı vardı eskiden. Mimlerken de giderdi bilgisayar odasına, ışıklı düğmeleri Scotty mimleme durumuna getirir, çıkardı. Scotty görene kadar beklerdi. Her koridorda karşılaştığında, her "Beam me up, Scotty!" dediğinde, "geberik bu arada mimledim seni yaz haydi yaz!" diye kafa ütülemezdi. Eskiden mimlemede hoşgörü vardı, sevgi vardı...
O kadar uzağa gitmeyelim. Daha düne kadar AFS mektup arkadaşları vardı. Japo
nya'dan, Peru'dan, daha nerelerden, nerelerden. Onları mimlerdik. Yazardık mektubu, yollar bekler, beklerdik. Arada telgraf çekmezik: "hey hop mimledim seni Mariko" gibilerinden. Sabırla bekler, heyacanla yaşardık mimlerimizi. Fahriye Abla'nın sepetine mimlediğimiz not attığımızda, yanına bir çiçek koyar, günlerce beklerdik cevap versin diye...
Sonra zamane çocukları çıktı, "mimledim, mimledim, mimledim" diye şımarık şımarık dolaşmaya başladılar blog diyarlarında. Acele ettirdiler. Sabırsızlandırdılar. Güzelim mimi akşam radyo başında yaşanan bir zevkten, McMim menu haline getirdiler... Bu genetik olarak zenginleştirilmiş zibidiler, bu ekolojik uzay bacaksızları herşeyde olduğu gibi mimde de huysuzluk yarattılar.
Eskiden mimler vardı, her evde olmazdi. Komşular bir araya gelir yazardı. Eskiden mimler vardı, yazdın mı kokusu aşağı sokaktan duyulurdu... Nerede o eski mimler, nerede o eski mimciler...
Neyse Zombiler Yiyesice'nin mimine de cevap vereyim. Yazıyorum çünkü hoşuma gidiyor.
Va bu arada sen simdi bu satırı okuyorsan mimlendin. (Zombiler Yiyesice ikinci kez mimlendin şekerim.)
O kadar uzağa gitmeyelim. Daha düne kadar AFS mektup arkadaşları vardı. Japo

Sonra zamane çocukları çıktı, "mimledim, mimledim, mimledim" diye şımarık şımarık dolaşmaya başladılar blog diyarlarında. Acele ettirdiler. Sabırsızlandırdılar. Güzelim mimi akşam radyo başında yaşanan bir zevkten, McMim menu haline getirdiler... Bu genetik olarak zenginleştirilmiş zibidiler, bu ekolojik uzay bacaksızları herşeyde olduğu gibi mimde de huysuzluk yarattılar.
Eskiden mimler vardı, her evde olmazdi. Komşular bir araya gelir yazardı. Eskiden mimler vardı, yazdın mı kokusu aşağı sokaktan duyulurdu... Nerede o eski mimler, nerede o eski mimciler...
Neyse Zombiler Yiyesice'nin mimine de cevap vereyim. Yazıyorum çünkü hoşuma gidiyor.
Va bu arada sen simdi bu satırı okuyorsan mimlendin. (Zombiler Yiyesice ikinci kez mimlendin şekerim.)
Subscribe to:
Posts (Atom)