29.12.09

Saydiracağım biraz

Bazı insanlara illet oluyorum. Yani aslında illet olduğum çok insan var ama burada özellikle birkaç grubundan bahsedeceğim. Öncelikle tali yol yırtık doncuları.

Benim mi çok başıma geliyor yoksa yapan mı çok bilmiyorum ama bazı sürücüler var ki tali yoldan önününüze zart diye dönüveriyorlar. Dönüşü görseniz sanki San Fransisco sokaklarındaki kovalamaca sahnesi. (Gençler için Streets of San Francisco) Sanki hastaneye yetişiyor. Hani eskilerin deyişiyle tabakhaneye bok yetiştiriyor. Tamam atladın yola, güzel, bas git, anlarım. Hızlı sürücü derim, acelesi var derim, zibidi derim geçerim. Yok! O köşeyi önüme zart diye dönen sürücü yola çıkınca yavaşlıyor ya işte o an çıldırıyorum. Ulan Allah'ın beyin defolu üretimi, geri zekalı dingil, ne diye yavaşlarsın? Sürücülüğün sadece süratli dönüşlerden mi ibaret? Düz yol korkun mu var? Çıktın yola git işte. Daha fazla saydıramıyorum çünkü arkasındaki mantığı bile anlayamıyorum.

Yazacaklarımın dinle, taassupla, baş örtmeyle alakası yok yanlış anlaşılmasın. Derdim tavırla. Bazı başörtülü kadınlar var, kaldırımda yan yana geçerken yüzünüze düşmancayla karışık çekingen bir bakış atıp yüzlerini çeviriyorlar ve sizden tiksinircesine, kaçarcasına geçiyorlar yanınızdan. Geçişe baksanız o 20 sene önce Oya Aydoğan, ben de Nuri Abi. Sanki tam yanımdan geçerken tecavüzü edivereceğim. Tak! Orada, o anda, ayakta, giyinikken. Ama bu kadınlar bir de üstüne üstlük çoook çirkinler çooook. Nükleer savaş sonrası, insan neslinin devamı onlarla çiftleşmeye dayalı olsa, "Yemişim insan neslini yaa. Zaten kendileri ettiler, kendileri buldular..." denilecek kadar çirkin. Ağda yaptırmalarına PETA'nın eylem yapacağı kadar çirkin. Ama içeride nasıl bir kendine güven, nasıl bir ego ve nasıl bir libido varsa, kaldırımda yan yana geçerken bile cinsel bir istismar görebiliyorlar. Bana kutup ayısı muamelesi yapan ve kendilerini süper seksi bahtsız bedevi sanan gözlerine illet oluyorum o kadınların.

Bugünlerde bir de reklamlara takıldım. O Lenovo reklamlarındaki Çinli kadın niye tahterevallinin yanında oturmuş, salak salak sırıtıyor? Niye bütün şehri bilgisayarına sarılmış dolaşıyor ve neden bu kadar mutlu? Reklamın mesajı Lenovo al, mutlu ol, yüzün gülsün mü? Öyle saçmalıklar yapmak, o kadar salak gözükmek istemiyorum. Sen koskoca IBM'in laptop bölümünü satın al, sonra da TV'de ele güne rezil et. Beni kaybetti. Ya o Ülker'in vapur reklamlarındaki anneye ne demeli. Tamam şekilci olmak yanlış. Bütün anneler güzel de olmaz. Olsaydı "Senin anan güzel mi?" diye bir söz olmazdı. Ülker halka giderken, bizden birini oynatırmış gibi yapmış reklamda. Ama kardeşim reklam bu, adı üstünde. Biraz pohohlama biraz kurgu lazım. Yoksa bisküvi yiyenler reality showu veya haberi olur bu. Reklamlarda güzel insanlar görmek izlemek istiyorum. Zaten bir Ata Demirer fenomeni var. O saçma şarkılı, türkülü Biri reklamı. Yahu o nedir ya! Hele Ata bir de pOpOsunu dönmüyor mu kameraya. Üstüne LCD ekranda bir de 16:9 oranı yüzünden ekstra enli olmuyor mu pOpO? Aman allahım kabus olmalı. Ne oluyor bu reklamlara?

PS: Bu arada Biri reklamlarına baktım Internet'te, Ata Demirer'in poposu birden fazla reklamda oynamış. Gerçekten... Mideniz kaldırırsa bir bakın.

8.12.09

God Save the Queen (S)

Ingiltere için Dünya'nın en demokratik ülkesi olduğu söylenir. Muhtemelen söyleyenler haklı da. Ama bence onların yönetim anlayışındaki en önemli noktalar çok ilk bakışta belirgin olmasalar da gerçekçilik ve pratiklik. Ingilizler, tarihlerinin bir döneminde Kraliçe'ye demiş ki: "Ablacım, bir Kral da olsa, o memleketi yönetecek, sen de Kral'ı yöneteceksin; gel biz bu Kral'ı aradan çıkaralım, sen yine memleketi yönet, biz de Kral'ın maaşıydı, sigortasıydı uğraşmayalım..." Tam olarak bu kelimeler olmayabilir ama benzer birşeyler işte. Kraliçe de bu öneriyi mantıklı bulmuş olmalı ki bakın şu anda Liz işinin başında.

Tarih boyunca aslında bu tip "yönetiçe"lerin çok örnekleri var. Hürrem, Katarina, Monica & Hillary, Yoko, Rahşan gibi örnekler benim aklıma gelenler ama bu örnekler çoğaldıkça çoğalabilir. Güzel kalçalı kadına bakan Obama'nın ilk hanımdan yediği "Bu kadar çalıştın ama bu gezi bu olay ile hatırlanacak. Kim olduğunu sanıyorsun?" fırçası bütün Dünya medyasında yer bulmuştu. Adam Dünya'nın bir numaralı ekonomisini, ordusunu, devletini yönetiyor ama bir Brezilyali ve bir Afro-Amerikalı hatun onu tasmasından çekip ayar yapabiliyor. Bu yazıyı okuyanların da çoğunun ya bir yönetiçesi var, ya da kendisi yönetiçe.

Eh koca Birleşik Krallılar'ı ve hatta Dünya'yı kadınlar yönetirken beni de bir kadın yönetmiş çok mu? Obama bile fırça yerken ben yemişim çok mu? Kılıbık değilim ama Dünya düzenini de ben mi değiştireceğim? Boşversene. G-8 borçları siler, Kyoto uygulanır, terör biter, herşey olur da erkek örümceklerin kaderi değişmez.

Haydi bütün bunları bir kenara bırakın, bir üst düzeyden bakalım duruma: Söz dinleme özellikleri daha gelişmiş olmasa Tanrı bütün peygamberleri erkeklerden seçer miydi?

16.11.09

Zombiler Yiyesice mimledi beni

Eskiler bilirler, bu mimleme olayının da bir adabı vardı. Örneğin Mr. Spock, James T. Kirk'ü hiç mimlemedi, hep Scotty'yi mimlerdi. Yaşa saygı vardı eskiden. Mimlerken de giderdi bilgisayar odasına, ışıklı düğmeleri Scotty mimleme durumuna getirir, çıkardı. Scotty görene kadar beklerdi. Her koridorda karşılaştığında, her "Beam me up, Scotty!" dediğinde, "geberik bu arada mimledim seni yaz haydi yaz!" diye kafa ütülemezdi. Eskiden mimlemede hoşgörü vardı, sevgi vardı...

O kadar uzağa gitmeyelim. Daha düne kadar AFS mektup arkadaşları vardı. Japonya'dan, Peru'dan, daha nerelerden, nerelerden. Onları mimlerdik. Yazardık mektubu, yollar bekler, beklerdik. Arada telgraf çekmezik: "hey hop mimledim seni Mariko" gibilerinden. Sabırla bekler, heyacanla yaşardık mimlerimizi. Fahriye Abla'nın sepetine mimlediğimiz not attığımızda, yanına bir çiçek koyar, günlerce beklerdik cevap versin diye...

Sonra zamane çocukları çıktı, "mimledim, mimledim, mimledim" diye şımarık şımarık dolaşmaya başladılar blog diyarlarında. Acele ettirdiler. Sabırsızlandırdılar. Güzelim mimi akşam radyo başında yaşanan bir zevkten, McMim menu haline getirdiler... Bu genetik olarak zenginleştirilmiş zibidiler, bu ekolojik uzay bacaksızları herşeyde olduğu gibi mimde de huysuzluk yarattılar.

Eskiden mimler vardı, her evde olmazdi. Komşular bir araya gelir yazardı. Eskiden mimler vardı, yazdın mı kokusu aşağı sokaktan duyulurdu... Nerede o eski mimler, nerede o eski mimciler...

Neyse Zombiler Yiyesice'nin mimine de cevap vereyim. Yazıyorum çünkü hoşuma gidiyor.

Va bu arada sen simdi bu satırı okuyorsan mimlendin. (Zombiler Yiyesice ikinci kez mimlendin şekerim.)

16.9.09

Tam Anlamadım...

Online, haydi Türkçe yazayım, çevrimiçi İnsan Kaynakları sitelerinin hizmetlerinden biri de siz profilinizi tanımladıktan sonra size periyodik olarak uygun iş ilanlarını yollamak. Çok güzel ve faydalı bir özellik bu. Bugün gelen maili aşağıya kopyalıyorum.

İYİ HABERLERİMİZ VAR! İş arama aracınızdaki kriterlere uyan yeni işler bulduk!

İşte 16 Eylül 2009 Çarşamba itibariyle sonuçlar:

İş arama aracınız "Arac" sizin için yeni işler buldu. Aşağıda buna uyan ilk 7 iş listelenmiştir... (İşleri görüntülemek için iş başlığına tıklayınız.)

1. Eyl 15, Satış Temsilcisi, Organik Sağlık, TR-IAB-Ankara - Çankaya
2. Eyl 15, Bayan Satış Sorumlusu, Deep Design Group , TR-IAB-Ankara - Yenimahalle
3. Eyl 15, Satış Temsilcisi, Vinpa İnşaat, TR-GAB-Gaziantep - Şehitkamil
4. Eyl 15, Kozmetik Satış Temsilcisi - Erzurum, Marca Tanıtım ve Organizasyon, TR-DAB-Erzurum - Erzurum Merkez
5. Eyl 15, Satış Temsilcisi, Aydan Bilişim , TR-MB-Bursa - Osmangazi
6. Eyl 15, Mağaza Müdürü, Divar, TR-AB-Antalya - Kumca
7. Eyl 15, Pazarlama Uzmanı, Berk. Ak. Nakliyat, TR-AB-Ankara - Etimesgut

Bu email, aracınızdaki kriterlere uyan işlerden yalnızca bir kısmını içeriyor olabilir. Tüm işleri içeren güncel sonuçları görebilmek için, kullanıcı adınız ve parolanız ile oturum açınız.

Şimdi burada bir konuyu anlayamadım. 4 numaralı işe bakarsanız, yani Kozmetik Satış Temsilcisi, Erzurum'da kozmetik satacak birini aradıklarını göreceksiniz. Eh Erzurum'a taşınmak isteyen satışcılar olabilir. Kozmetik konusu da bana uzak ama neyse...

Ancak aynı mantıkla 2 numaralı ilana bakınca işin içinden çıkamadım. Bayan Satış Elemanı! Ya ben bayan mı satacağım? Oraya kaydettiğim CV'deki hangi deneyimden yola çıkarak bilgisayar "Haa! Bu herif bayan satar!" sonucuna varıyor. Ulen ben hangi şirkette pezevenk olarak çalışmışım. Hangi ünvanım bilgisayara pezevenk gibi gelmiş anlamıyorum ki! Head of Services deyince bu geri zekalı sunucu ben servis derken yanlış birşeyler mi anladı! Hani bir ara bu bayan satma işine sağlık hizmeti, masaj servisi falan da diyorlardı ya! Oradan mı bir yamuk oldu acaba! Şansa bak. Dijital çevrimiçi dünyanın bana çizdiği kariyere bak.

Tamam diyelim ki yanlış anladım. İlanda Satış Elemanı olacak kişinin bayan olması şartı aranıyor! Ulan bu ne demek be! Benim ne alakam var! Ben bayan miyim? Bilgisayar bana kadın muamelesi mi yapıyor! Manyak alet beni transseksüel mi sanıyor! Bunu CV'nin neresinden çıkarttı! Sapık mı ne be?

Görünen o ki namusunla iş bulmak zor!

PS: O bilgisayarın ağzını yüzünü kıracağım...

27.8.09

Hayallerin Peşinde

Dün gece Hayallerin Peşinde diye bir film seyrettim. Film bence çok ahım şahım değildi. Kitle orta yaş krizi üzerine depresif bir filmdi. E ben kendi orta yaş krizi senaryomla karşılaştırınca film biraz yavan kaldı ama neyse...

Sabah tam evden kapıdan çıkıyordum ki bir şeyi anladım. Hayatımda şimdiye kadar sadece bir kişi, evet tek kişi beni hayallerimi gerçekleştirmem için teşvik etti, destekledi. Bazen bu hayallerin bazılarının bir şekilde ona veya kendime zararı olabilecek bile olsa o hiçbir zaman hayallerime gitmem konusuda arkamda olmamazlık etmedi. Hatta bazı seferlerinde yardım etti. Hayatımda sadece tek bir insanın böyle olmasına sevineyim mi üzüleyim mi bilemedim. Sanırım sevinmeli. Hiç kimse de olmayabilirdi.

Onun dışında herkes bana bir şekilde kendi hayallerini veya doğru bildiklerini yaşatmaya çalıştı. Beni ve hayallerimi olduğumuz gibi kabul eden ve seven sen; iyi ki varsın. Seni seviyorum.

Ex'ler

Aslında biraz geç oldu ama ancak yazabildim. Nurettin abiyle yenge hanım ayrılmışlar. Allah ikisinin de yolunu açık etsin tabi. Beni ilgilendirmez ama sonra yenge hanımı gazetede boy boy resimlerle görünce irkildim tabi. Üstelik sevgilisiyle.

Nurettin abiyle otomobil zevkimiz tutar. O da benim jipin mavisinden almıştı. Hatta birkaç sefer Akmerkez'in oradaki Çocuk Vakfı Otoparkı'nda karşılaşmışlığımız da vardır. Oradan bir sempatim vardır kendisine. Yenge hanımı o B-cup omuz kasları olan herifle görünce üzüldüm tabi. Nurettin abim de yakışıklı adamdır ama bu yeni herif tam azman. Ustelik de yarı yaşında. Hani allah yardımcısı olsun adamın. Onda bende bulamadığı ne buldu acaba sorusunun cevap listesi en kendine güvenli erkeği bile intihara sürükleyebilir. Alacağın olsun İkoncan yenge.

Bu arada bu ex'ler olayı bu hafta çok dikkatimi çekti. Birinde adam eski eşinin aynısından bir tane daha bulmuş, diğerinde de adam eski eşinden çok daha kokoş ve genç bir sevgili bulmuş. Ve ikisi de toplumsal olarak benzer tenkitler yaşadı. "Ay gitmiş X'in aynısı sevgili yapmış kendine!" "Ay bu kokoş kadında ne bulur bizimki?". Anlamadım ki toplumsal olarak kabul görecek yeni sevgilinin şartları nelerdir ki? Eskimo kadınlarıyla ilişki kuracak değil ya bu adamlar...

21.8.09

Evlenilecek Erkek, Evlenilmeyecek Erkek...

Son zamanlarda bana öyle gelmeye başladı ki kadınlar için evlenilecek erkekler ve sevgili olunacak erkekler var. Hatta ben bunu kendim de uydurmadim. Üç bayanla gittiğim bir kebapçı geyiğinde onlardan da dinledim. (Bu arada kesinlikle erkek kebapçı muhabbetinden daha geyikti. Kadınlardan korktum.)

Sanki kadınlar evlenmek için akıllı uslu adamlar tercih ederken, biraz daha dışa dönük, daha hareketli, daha sosyal erkekleri sevgili olmak üzere tercih ediyorlar ve o erkekleri aslında çok da ciddiye almıyorlar. Kocalarının sosyal olmadığı, evden çıkmayı tercih etmediği, televizyon karşısında uyuduğu vs. gibi konularda şikayet eden pek çok kadın duydum ama yine de bence kadınların tercihi o. Belki de daha emin hissediyorlar kendilerini. Her ne kadar o sevgili tarzı erkekler daha çekici gelse de koca olacak adamın çok çekici olması gerekmiyor ki. Koca olacak adam sağlam olmalı önce. Geleceğe baktığı zaman kadın o erkekle ilgili soru işareti olmamalı kafasında.

Arkadaşlarımda da şahit oldum ben buna. Zıpır zıpır tiplerle flört eden zıpır arkadaşlarım evlenme vakti gelince tipik bir ev erkeği ile evlenip, ev kadını oldular. Hatta yok artık diyeceklerim bile.

Filmlerde bile öyle değil mi? Genelde filmlerde de çekici olarak konumlanan erkekler, hafif serseri, hareketli, dışa dönük tipler. Ama o erkekler genelde yalnız olmazlar mı? Yalniz olmayan erkekler Hugh Grant tarzı olur. Sevecen, iyi, görev adamı tarzı.

Öbür erkekler riskli herhalde. Başka kadınlar da çekici bulabilir. Başka kadınlarla rekabet de risk tabi. Adam zaten hareketli. Her an gözü dışarı kayabilir. Bu da risk. Güvenilmez o tiplere. Korkutur eş adayı bayanı. E ne dedik? Geleceğe baktığı zaman kadın o erkekle ilgili soru işareti olmamalı kafasında.

Neyse allahtan ben sevecen, iyi ve görev adamı tarzı evlenilecek adamım(dım). Bu da James Bond'a kapak olsun. :)

5.8.09

İlişkimi resmiyete döndüm.

Geçen pazar değil de bir önceki pazar 26 Temmuz'da sonunda yeni ilişkimi de resmiyete döktüm. Olayı bu yönünden hiç görmemiştim ama taksici beni dinleyince o söyledi. "Abi ilişikiyi resmiyete dökme vakti gelmişti ha!" Ben de gülümsedim. "Evet ya!"

Evet ya. Bu da resmiyete döküldü. Üstelik de insan yaşlandıkça bu tip şeylere daha çok mu dikkat ediyor nedir, ilk seferinde resmiyete dökmem 3 sene sürmüştü. Bu sefer bir buçuk sene civarlarında. Hızlandım yani. Sağlık raporları, başvurular, evraklar, yatırılan harçlar falan derken ilk seferinde yaşadığım "uff yaa uff!" duygusunu tekrar tekrar yaşadım ama tamamlıyor insan bir şekilde. Derken bir baktım gün gelmiş.

Insan yine de bir heyecan yapmıyor değil. Ilk sefer değil sonuçta. Ilişki de bir buçuk sene olmuş, yeterince ustalaşmışız artık ama yine insan heyecan yapıyor. Yine insanların toplanmasını bekle, yine görevliyi bekle, yine o saçma yolu geç, yine imzayı at... Sonra herşey bitip yalnız kalınca yine "Eee! Ne oldu, ne değişti şimdi anlamsızlığı..."

Neyse kazasız belasız günlerde inşallah...

29.7.09

Kültür Farkı

Ingilizce konuşulan ülkelerin kültürleriyle bizimkisi arasındaki bir fark dikkatimi çekti. İngilizce edilen küfürlerle, Türkçe edilenler arasında ciddi bir fark var. Hayvan adları, nesne adları, meslek adları vs. gibi sıfat küfürlerde aslında bütün dünyada bir parallellik varken, fiil içeren küfürlerde bu parallellik yok.

Fiil içeren küfürlerde bizde nedense bir özne olma durumu söz konusu. Bizde, küfürü eden kişi, küfür edilen kişi ve/veya yakınlarına bir fiil uygular. Bu fiil de büyük bir ihtimalle cinsel içerikli olur. Ama bu bizim kültürümüze özgü bir durum. Örneğin bir Amerikalı birine, küfür edenin, küfür edilenin ebesiyle cinsel ilişkiye girmesiyle ilgili bir küfür edilse muhtemelen Amerikalı "Hey dude, go for it!", "Enjoy!" falan gibi bir cevap verebilir. Aynı şekilde bir Türk'e de "Go f.ck yourself!" gibi bir küfür edilse muhtemelen Türk anlam veremeyeceği için küfür herhangibir etki yaratmayacaktır. Türk de Amerikalı'ya gidip kendi ebesiyle cinsel ilişkiye girmesi ile ilgili bir cümle etse ne Türk tatmin olacak, ne de Amerikalı küfüre anlam verebilecek.

Oralarda cinselliğin tabu olmaktan çıkmasından mı kaynaklanan birşeydir veya oralarda "Kurda boynun niye kalın diye sormuşlar, kendi işimi kendim görürüm demiş." yaklaşımının olmamasından mı kaynaklanıyor bilmiyorum ama böyle acayip bir durum var. Belki de Türkler cinselliğe Amerikalılar'dan daha düşkün ve küfürde bile olsa fırsatı harcamak istemiyorlar. Veya orası Türkiye'den önce endüstri devrimini yaşadığı için dış kaynak kullanma ve delege etme daha yerleşmiş alışkanlıklar olabilir. Sebebi her ne olursa olsun kültürler arasında bir fark olduğu kesin.

21.7.09

Geri Dondum

Geri döndüm. Aslında tam olarak döndüm de sayılmaz ya... Misafir bir yazarın yazısıyla döndüm. Bud Boren. Yazı buraya o kadar uygundu ki aynen kopyalıyorum. Ben de hemen geliyorum.

The Man Rules
Finally , the guys' side of the story. We always hear 'the rules' from the female side. Now here are the rules from the male side.

These are our rules! Please note.. these are all numbered '1' ON PURPOSE!


1. Men are NOT mind readers.

1. Learn to work the toilet seat.
You're a big girl. If it's up, put it down..
We need it up, you need it down.
You don't hear us complaining about you leaving it down.

1. Sunday sports. It's like the full moon or the changing of the tides. Let it be.

1. Crying is blackmail.

1. Ask for what you want. Let us be clear on this one:
Subtle hints do not work!
Strong hints do not work!
Obvious hints do not work!
Just say it!

1. Yes and No are perfectly acceptable answers to almost every question.

1. Come to us with a problem only if you want help solving it. That's what we do. Sympathy is what your girlfriends are for.


1. Anything we said 6 months ago is inadmissible in an argument. In fact, all comments become null and void after 7 Days.


1. If you think you're fat, you probably are. Don't ask us.

1. If something we said can be interpreted two ways and one of the ways makes you sad or angry, we meant the other one.

1. You can either ask us to do something or tell us how you want it done. Not both. If you already know best how to do it, just do it yourself.

1. Whenever possible, please say whatever you have to say during commercials.

1. Christopher Columbus did NOT need directions and neither do we.

1. ALL men see in only 16 colors, like Windows default settings... Peach, for example, is a fruit, not A color. Pumpkin is also a fruit. We have no idea what mauve is.

1. If it itches, it will be scratched... We do that.

1. If we ask what is wrong and you say 'nothing,' We will act like nothing's wrong. We know you are lying, but it is just not worth the hassle.

1. If you ask a question you don't want an answer to, expect an answer you don't want to hear.

1. When we have to go somewhere, absolutely anything you wear is fine... Really.

1. Don't ask us what we're thinking about unless you are prepared to discuss such topics as baseball or motor sports.

1. You have enough clothes.

1. You have too many shoes.

1. I am in shape. Round IS a shape!

1.4.09

Voodoo


Mimlenme olayını ilk duyduğumda voodoo büyüsü gibi birşey geldi gözümün önüne. Hani sanki birisi sana küçük iğneleri saplıyor gibi "mimledimmmm... al bir mimledim daha..." derken. Allahtan sonradan anladım olayın iç yüzünü de rahatladım.

Sonra hiç beklemediğim bir anda, tam bloglara bakmaya biraz ara vermişken bir baktım, çaat mim! Allah dedim iyi ki farkettim.

Şansıma keyifli bir konu. Mimlenmek de havalı geldi şimdi. Hoşuma gitti yani açıkçası. Neyse gelelim asıl konuya:

1. Çocukken daha fazla haşarı olma fırsatını kaçırdım. O zaman da haşarıydım ama nedense büyüklerin beni frenlemelerine boyun eğdim. Şimdiki aklım olsa kesin Home Alone olurdum.
2. Çocukken çocukluğun geçici bir ayrıcalık olduğunu anlayacak kafadan yoksundum.
3. Çocukken kendi sakarlıklarım ve gözü karalıklarım yüzünden yaralanmış olabilirim. Hatta olabilirim değil de yaralandım.
4. Çocukken Galaktika'daki Starbucks, Simon Templair ve James Bond olmayı hayal ederdim. Hoş büyünce de değişmedi bu. Şimdi biraz James ya da biraz Simon olsam fena mı olur? Jag veya Aston Martin kullanıp, Monte Carlo'da votka içsem...
5. Çocukken bir denizaltida yaşamak isterdim.
6. Evimizde asla yeterli huzur olmadı.
7. Çocukken daha fazla zamana ihtiyaç duyardım. Hep yapacak çok şey ama az zaman vardı. Hava kararırdı ve eve dönmek gerekirdi. Evde de hemen uyku vakti gelirdi. Zaten kışlar kayıptı. Yazık oldu.
8. Bir daha asla dünyayı çocuk gibi göremeyeceğim için üzgünüm.
9. Yıllar boyunca hep çalışkan ve sorumlu çocuklar nasıl olur da çalışkan ve sorumlu olur diye merak ettim. Bu muammayı hala çözemedim ama artık boşverdim.
10. Küçük gri Porsche'min kaybımdan dolayı hep kendimi suçladım. Ama şimdi daha çok çocukluğumun, saflık, temizliğimin ve hayatımın renklerinin kaybından dolayı kendimi suçluyorum. Bir de o zamanki seçeneklerin. Büyüyen bir çocuğu gördükçe insan büyümekten ve olgunlaşmaktan o kadar tiksiniyor ki...

İşte böyle böyle... Eğlenceliymiş.

Kasisler

Şu Istanbul trafiğinde araba kullananlar gerçekten çok enteresan insanlar. Şu Istanbul trafiğinde araba kullanan herkese trafikteyken psikolojik bir test yapmak lazım. Trafikte diyorum çünkü eminin ki o yollardaki delilerin çoğu arabadan indikleri anda gayet akıllı uslu insanlar oluyorlardır. Olay direksiyonun arkasındayken!

Bu arada ben de bu insan grubunun bir üyesiyim ve burada bahsetmek istediğim şeyleri ben de zaman zaman kesin yapıyorumdur ama trafik, memleket meselesi gibi konularda adettendir ya, insanlar kendilerini tenzi ederler, ben de oyle yaptım.

Istanbul trafiğinin keşmekeşi, kurallara uyulmaması falan gibi bir konuya hiç girmeyeceğim. Hem çok yersiz olur, hem de çok konuşulmuş. Ben özellikle bir detaya değinmek istiyorum. Kasisler.

Istanbul trafiği sürücüleri için kasisler insanlardan değerli gibi geliyor bana. Gerçekten inanmayan varsa dikkatli bir izlesin. Yolda yaya varken frene dokunmayan insanlar, kasis görünce neredeye arabalarından inecek, arabayi kaldirip kasisin öbür tarafına koyacak, tekrar içine binip gidecek kadar saygılıdırlar kasislere. Veya yolda kocaman bir S çizebilirler kasislerin kaldırım / refüj tarafındaki boşluklardan geçebilmek, hiç yoksa sadece tek tekerlekleriyle kasise temas etmek için. Ama aynı nokta yaya geçidi bile olsa, karşıdan karşıya geçen yayayı gören aynı sürücü, fren yapmaktansa yayanın önünde, arkasında bir boşluk kaldıysa oradan geçmek için atılır. Yok olmazsa da üzerine sürüp korna çalar acele etsin diye. Bir sürücünün karşıdan karşıya geçen bir yaya veya kırmızı ışık yeşile döner dönmez önündeki bir araba için gösterdiği sabırla, bir kasis gördüğündeki davranışlarını izlerseniz göreceksiniz ki kasis sürücünün eşi, çocuğu, canı kadar önemli bir parçasıdır yolların.

20.3.09

Uyumsuz'un Yorumlarina Yorum

Sevgili uyumsuz, en son yazını büyük bir hayretle karşıladığımı söylersem umarım seni incitmiş olmam. Nacizane kişisel bir yorumum olacak ama blogunun başlığı olan "Acimam, Harcarim"la kendinle ilgili anlattığın sükunet ve sabır özellikleri sanki biraz çelişiyor gibi geldi bana açıkçası. Yani Acımıyor, Harcıyor'san nasıl sakin ve sabırlı olabilirsin ki? Veya sakin ve sabırlıysan nasıl olur da acımadan harcayabilirsin ki? Bu ne yaman bir muamma. Üzerime vazife olmamakla beraber blogunun adını değiştirmeni önermeme izin ver. Sabirliyim, dayanirim harcamam ama harcarsam da acimadan harcarim gibi birşey olmasını daha uygun olabilir. Veya bu yaziyi da bir kez daha gözden geçirebilirsin. Okuyucularının bu çelişkiyi atlayacağını sanmıyorum.

Nasıl oldu mu? İyi mi? Herkes mutlu mu artık? Blogumun başlığını da değiştirdim. Herhalde herkesin istediği olmuştur!!!

Bu arada o sakinim sabırlıyım diyen kadının bana taktığı lakabın "Geberik" olduğunu ve kabak çekirdeği yedim diye bile beni fırçaladığını ama bunun bir birikim sonucu olmadığını çünkü bana devamlı bağırıp çağırdığını da söylemeden geçemeyeceğim.

3.3.09

Super Kahramanlarin Cinsel Hayatlarina Ek - Gay Kahramanlar

Super kahramanların cinsel hayatları hakkında atıp tutacak kadar kendimi bilgili sanıyordum ama değilmişim. O yazimda ufak bir gerçeği atlamışım. Gay süper kahramanlar. Gay süper kahramanlar da varmış, benim o zamanlar bilmediğim. Örneğin bu soldaki Northstar'in gay olduğunu açıklamasıyla ilgili yapılmış bir haber. Henüz süper kahramanlar dünyasında gay olduğunu açıklamış sadece o var ama bunun dışında cinsel kimliklerini gizleyen gay kahramanlar da var. Mesela Obsidian.

Dedikodu olacak ama Obsidian'in bir dost meclisinde cinsel seçimiyle ilgili olarak bir cevap vermekten kaçınıp "Niye etiketler olması gerekir ki?" diye sorduğu biliniyor. Daha sonra da zaten Damon Matthews'la öpüşürken görülmüştü.

Lesbiyen super kahramanlar da var. Orneğin Batwoman son yeniden doğuşunda süper kahramanlar dünyasına bir "lipstick lesbian" olarak girdi. Her ne kadar daha önce Batman'le aralarında bir yakınlaşma olmuş olsa da ilişkileri uzun ömürlü olmamıştı. Herkes bunu Batman'in çapkınlıklarına bağlamıştı ama demek ki farklı sebepleri de olabilirmiş.

Jim Shooter (Marvel'in CEO'su) süper kahramanlar dünyasında gayler olmayacağını söylemiş zamanında. Ancak sayıları henüz az olsa da bu süper kahramanlar da var ve onlardan bahsetmesem çok ayıp olacaktı. Neyse ki gazetede haberini gördüm ki aklıma geldi.

11.2.09

Aşklar, Şarkılar ve Sözler

Insanlar girer hayatlara, insanlar çıkar. Bu insanlarla şarkılar girer, resimler, şiirler girer, filmler girer ve kalırlar. Birikirler. Hatırlar içinbir ayraç olurlar sanki. Hepsinin de ayrı bir tadı güzelliği olur. En acı ayrılmışlık şarkılarının bile yeri ayrı olur. "O" şarkıyı dinlemek alelade bir şarkı dinlemek gibi olmaz. Her nerde çalıyorsa, ya o müzik kapatılır, ya sesi açılır ve ama mutlaka yüzde de değişik bir ifade olur. Tatlı ve hüzünlü bir gülümseme belki. Geçmişe dalmış bir bakış belki de. Islak bakan gözler bile olabilir.

Ama sonra "Biri" girer hayata, daha girmediyse. O zamana kadarki bütün şarkıların, şiirlerin, filmlerin anlamları değişir. Casablanca'nın sert adamı Rick'in Ilsa için dağılması daha anlamlı gelir mesela. Notting Hill'de kocasının kendisine pislik gibi davranmasına izin veren kadına aşık olup, aşık kalabilen erkeği anlar belki de insan. Veya zibidi subaya aşık olan Esmeralda için Quasimodo'nun kendini feda etmesini...

Şarkılar da değişir. O hüzünlü şarkılar her zaman hüzünlüdürler ama Jackues Brel, Kadını'nın kendisini bırakmaması için "Beni bırakma, izin ver gölgenin gölgesi olayım, elinin gölgesi olayım, hatta köpeğinin gölgesi olayım ama beni bırakma!" diye yalvarırken nasıl bir ruh halinde ve "Birisi" için nasıl köpek gölgesi olunabilir o zaman kafaya dank eder. Bon Jovi'nin Diamond Ring'inde, adamın o yüzükle, Kadını'nın tek erkeği olduğunu tüm dünyaya göstermek istemesi belki de ancak o "" girince yakın gelebilir insana.

İşte bu şarkılar, filmler, şiirler hep aynıysa, hala bunlar daha bir anlamlı gelip yazanla aradaki bağ kurulmuyorsa bence daha olmamış olabilir. Bu durumda da, yine bence, aramaya devam etmek de daha iyi olabilir. Insanın rahatlık çerçevesinden çıkıp birşeyler araması çok da kolay değil ama aramandan denemeden de kabullenmek olmaz ya. Hem ya bulabilirse bu şarkılardaki, şiirlerdeki gerçek anlamı bir şekilde?
İşte o zaman hayat bir başka olur herhalde.

Ve benim en son anladığım şarkı mi? " Marley söylemiş onu: "No woman, no cry."

1.2.09

Kadınlar ve Moda 3

Bu yazacaklarım uzun süredir aklımdaydı ama bu son. Bir müddet kadınlar üzerine yazmayacağım.

Bir önceki yazımda da bahsettiğim gibi, biz bazı erkekler gündelik hayatımızda yüksek miktarda kadınsı konulara maruz kalıyoruz. Örnek mi? Bir grup insan plajda yürüyoruz. Birisi, kim hatırlamıyorum ben bile olabilirim, biraz önde yürüyen bir bayan arkadaşımıza bir iltifat ediyor. Ya mayosu ile ilgili, ya kilosunu koruması ile ilgili, ya da kalçaları, hatırlamıyorum. Zaten önemli de degil. Ama kız kendi arkasına doğru eğiliyor, bacağını eli ile sıkıp bize selülitini gösteriyor. Amaç selüliti olduğunu göstererek alçak gönüllü bir tarzda iltifatı reddetmek herhalde. Tam olarak bilmiyorum. Ama etkisini biliyorum. Oradaki tüm erkekler hakkında konuşabilirim sanıyorum, kızcağız bize onu gösterene kadar hiç farketmediğimiz selülitler bizim için bir çift güzel kadın bacağını mahvediyor. Bundan şu anlaşılmasın, her bacağı beğenen ve her bacaktan etkilenen bir geyik sürüsü değil bahsettiğim. Ama sonuçta güzel bacak da güzel bacaktır. Mutlaka kötü bir amaç aramaya gerek yok. Neyse ama selülitleri gözümüze sokup gözlerimizdeki perdeyi kaldırması bacakların güzelliğini istemesek de etkiliyor tabi.

Aynı şeyi yapan bir arkadaşımız daha var. Türk kadını standartlarına göre uzun ve atletik sayılabilecek bir arkadaşımıza kim kıyafetinin yakışması, saçının güzel olması vs. gibi birşey söylese hep aynı hareket. Elleriyle göbeğinde oval bir çerçeve yapıp "yok ya bak çok kilo aldım" cümlesi. O ana kadar gayet güzel bir kadın gören erkek gözleri, o anda detaylara takılıp, "Evet ya hafif bir göbek mi?" diye düşünmeden edemez. Al bir güzeli daha kaybettik göz zevkimizden.

Neyse bunlar göreceli olarak ufak tefek olaylar. Bir de daha travmatik olanları var. Biz erkekler için kadınlar süper kahramanlar gibidir. En azından çoğu kadın. Onlar mükemmeldirler. Onlar burunlarını karıştırmazlar, onlar ter kokmazlar, tuvaletten çıktıklarında koku olmaz, hapşırdıklarında avuçları ıslanmaz, bir kadının balgamı, çapağı yoktur mesela. Kadınlar geğirmezler, gaz çıkarsalar da bu uyurken çıkabilecek sevimli bir sestir ve zaten kokusuzdur. Biz kadınları böyle bilir ve böyle yaşarız. Sonra bir kadın çıkar ortaya, ofis kadınlar tuvaletinin sifonunun çekilmediği, içerisinin iğrenç olduğu ve hatta oradaki devasal boyuttaki dışkıyla ilgili bir diyalog kurar diğer kadınlarla, uluorta. Ruhlarımızdan birşeyler gider.

Bir başka kadın topluluğu kendi aralarında lazer epilasyondan ve sonuçlarından, bir müddet sonra tekrar gitmeleri gerektiğinden bahseder. Ruhlarımızdan birşeyler daha gider. Yazın tatile çıkmadan önce ağda yaptırmaları gerektiğini duyarız. Biraz daha gider.

"Günaydın, ne haber?" diye sorarsın, "Kaşlarımı aldırdım bak kıpkırmızı oldu..." der bir kadın ruhlarımıza bir darbe daha vurur. Spor salonundaki soyunma odası rezilliklerinden bahseder oradan kaçmak isteriz kaçamayız.

Bayanlar ne olur bunu yapmayın. Biz gözlerimizde bir filtreyle yaşıyoruz. Ne olur onu kaldırmayın ve mükemmel kalın. Biz erkekler de mutlu mutlu yaşayalım. Kadınsı muhabbetlerinizi de kadın kadına yapın. Biz yokken. Lütfen.

25.1.09

Kadınlar ve Moda 2

Aslında bu yazacaklarım tam olarak moda ile ilgili değil ama bir önceki yazımın devamı gibi olduğu için bu başlıkla devam ettim. Konu kadınların erkekler için yaşadıkları zorluklar.

Öncelikle itiraf etmeliyim ki ben bir erkek olarak kadınların erkekler için güzel gözükmeye çalıştıklarına inanmayı seviyorum. Yanlış olabilir bu. Kadınların kendileri için veya başka kadınlar yüzünden güzel gözükmek istediklerini duymuşumdur. Daha önce de dediğim gibi bunlar benim kişisel görüşlerim. Hiçbir araştırmaya, istatistiğe, gerçeğe dayanmıyor. O yüzden yanlış da olabilirler. Ben sadece kadınların erkekler için güzel gözükmek istediklerine inanmayı seviyorum çünkü böylesi daha çok hoşuma gidiyor. Hem erkeklik egoma daha iyi geliyor, hem de hayata birazcık daha cilve katıyor.

Bu demek değil ki mini etekli bir kadının bacaklarına veya güzel ve bakımlı bir kadına öküz gibi bakılabilir. Hayır. Ben, onun kadınsı bir iç güdüyle beğenilmeyi tercih ettiğini ve o yüzden güzel gözükmeye çalıştığını düşünmeyi seviyorum. Ama bu kimseye o bayanı rahatsız etme izni vermez. Bence rahat kalmalılar ki güzelleşme sanatını özgürce sergileyebilsinler. Neyse bu konu aslında yazmak istediğim şey değil ve kadın ruhu adlı bilmediğim bir derinliğe girmeye başlıyor en iyisi ben başlangıç konuma geri döneyim.

Kadınlar ve Moda'yi okuyan bir arkadaşım "İyi yazmışsın da o son fotoğraflardaki yüksek topukların ne kadar rahatsız olduklarını biliyor musun?" dedi. Düşündüm haklı olabilir. Sanırım çok rahat değildir. Topuklu ayakkabıdan girdim konuya ama düşünsenize topuklu ayakkabı belki de bunlardan en az rahatsız edici olanı bile olabilir.

Mesela bir kuaför olayı var. Saatlerce bir kuaför koltuğunda oturup boyaydı, föndü uğraşmak zor olsa gerek. Bir kısım boyanın sürülmesini ve daha sonra kurumasını (böyle mi denir?) beklemek bence dehşet verici birşey. Veya aynı koltukta, iğrenç bir fön makinesi sesi altında adamın birinin fırçayla saçları çekiştirmesi... Ben ayda bir saçlarımı kestirirken berberde sıkıntıdan patlıyorum, saçlarına haftada birkaç defa fön çektiren kadınlar var.

Kadının birinin bir cımbızla kaşları canlı canlı yolması da bir başka zorluk. Hatta kıl konusuna girince ağdaydı, epilasyondu işlemler var ki, zorluklarını boşver, çok can acıttığını da tahmin ediyorum.

Bitmiyor ki! Cilt bakımları, selülit tedavileri ve bunlar gibi aklıma gelmeyen veya henüz duymadığım bir yığın şey olabilir. Kadınlar sessiz ve karalı bunları yapıp karşımıza daha bakımlı ve güzel çıkıyorlar. Oysa ki bir erkek olarak biz kötü kokmasak, saçımız düzgün olsa yetiyor. Hatta hafta sonu bile traş olan erkekler bakımlı bile sayılabiliyorlar. Bence kadınları yeterince takdir etmiyoruz.

Ben ve hem cinslerim sizlere çok teşekkür ederiz bayanlar. Hem varlığınız, hem de hayatlarımızı daha iyi hale getirmek için göğüs gerdiğiniz zorluklar için çok teşekkürler. Sizler olmasanız dünya yaşanır bir yer olmazdı.

Bu arada yukarıda dikkatinizi çekmiştir, günlük hayatımda bayağı yüksek dozda kadınsal konulara maruz kalıyorum. Bununla ilgili fikirlerimi bir sonraki yazıma saklıyorum. Kadınlar ve Moda 3. Yani bu konu TBC... :)

23.1.09

Kadınlar ve Moda

Öncelikle şunu söylemeliyim ki burada belirteceklerim tamamen kendi fikirlerim olup herhangi bir bilimsel araştırmaya veya istatistiğe dayanmıyor. Gördüğümü kendimce yorumluyorum. Ancak 36 seneden fazladır erkeklik mesleğinde olan ve bütün bu süre içerisinde amatörce kadınlarla ilgilenen birisi olarak kendimi fikir beyan edecek uzmanlıkta da hissediyorum açıkçası.

Bence bazı modalar ve modacılar kadınları çirkin göstermek için çaba sarfediyor. Bunların kadın düşmanı olduklarını bile iddia edebilirim. Evet, bence kadın düşmanı markalar var. Örnek vermem gerekirse Diesel, Zara, Ugg bunlardan bazıları. Bu markalar gibileri ve bu gibi markalara çalışan tasarımcılar para kazanmak için kadınları çirkin göstermeyi meslek haline getirmişler.

Örneğin düşük bel olayı. Kadınlarda uzun bacak eski çağlardan beri güzel bulunan birşey. Bayan bacak, Hollywood'un en uzun bacaklı kadını tanımlamaları ve hatta sütun bacak deyimi buradan gelir. Ancak siz hiç bidon yüksekliğinde sütun gördünüz mü? Olmaz. Olayın doğasına aykırı. Ama düşük bel aynen bu etkiyi yaratıyor. Tamam uzun boylu genetik olarak şanslı bir azınlıkta güzel durduğu yanılgısı olabilir. (Ancak bu da bence doğru değil, sadece daha az çirkin gösterebiliyor.) Ama normal kadınlarda bel normalden aşağıda olunca iyice çirkin oluyor. 1.70lik gayet düzgün fizikli bir bayan sanki bir metre gövdeli ve 70 santim bacaklı bir raşitik gibi gözükebiliyor.

Ayrıca bu düşük bel olayının getirdiği bir de çatal çıkması sorunu var ki bence o çatal kadının en estetik çatallarından biri değil. Çirkin durduğunu bile söyleyebilirim. Buyrun siz de bakın. Olmuyor... Yazık...










Bir de beni dehşete düşüren tayt olayı var. Güzel bir kadının kendini çirkin göstermek için giyebileceği kıyafetlerin en önde gelenlerinden. Haydi çirkinliğini biraktım zırt pırt da moda oluyor. Kabus gibi. Maalesef yaşımdan dolayı iki tayt modası dönemi yaşamak zorunda kaldım ve kazasız belasız atlattığım için kendimi şanslı hissediyorum. Nedir ya o tayt? Venus heykeline bile giydirsen çirkin duracak bir şeyle sokağa çıkan kadınlara inanamıyorum.


Ve burada bahsedeceğim son moda tam bir lanet. Hani derler ya bela döner dolaşır bulur diye aynen öyle birşey. Taa Avustralya'dan kalktı geldi ve kadınları buldu. Ugg. Evet o acayip Moğolistan botu gibi şeylerden bahsediyorum. Hele bu bela bir de taytla birleşince tam bir libido öldürücü oluyor. Ortalıkta rengarenk Tweety gibi dolaşan kadınlar. Hormon antibiyotiği gibi. Tayt ve Ugg giymiş bir kadına bir kere bak, içeri kaçsın, etkili bir doğum kontrol uygulamış ol. Böyle kıyafetleri Çin hükümeti kendi içinde dağıtmalı belki de ama neyse konu bu değil. Bu Ugg konusunda kadınları uyarmak için ünlü birinin resimlerinden faydalanacağım. Herkese ibret olsun ki belki bu Ugg musibetinden de kurtuluruz. İşte Sienna Miller.



















Bir de lütfen şu resme bakın. Aynı bayan benzer bir kıyafetle ama Ugg'suz. Haksız mıyım?
Son olarak şu resimleri de göstermek istiyorum. Zaten söyleyecek de pek birşey kalmıyor. Bir şunlara bakın:



















Bir de bunlara. Daha fazla söze gerek var mı?

17.1.09

Kedi severlere köpek hikayesi

Bu köpek hikayeseni paylaşmasam olmazdı. Benim içimi ısıttı. Çok duygusal geldi. Ama Çağan Irmak tadında bir duygusallık değil gerçekten çok sıcacık bir hikaye. Haydi seyredin.




Televizyon kanallarındaki, gazetelerdeki haberleri, hergün başımızdan geçen bir yığın şeyi düşününce insan olmaktan utandım sanki bir an. Kaç kişinin cesareti yeterdi ki aynı şeyi yapmaya? Olaya hemen müdahale edildiğini görünce insan olmaktan utanmama ek olarak burada yaşamaktan da utandım sanki. Canım Türkiye'mde, yolda yaralı yatan insan olsa o kadar hızlı yardım gelmezdi. Polisin çevirdiği ambulans yüzünden vefat eden teyzeyi hatırlıyorum da veya benim daha yeni okuduğum JoA'nın süpürdü yazısını düşünüyorum da... Neyse hafta sonu sabahında keyif kaçırmak istemiyorum şimdi. En azindan video insanın içini ısıtıyor biraz. Hüzünlü ama sıcacık. Yaşlanıyor muyum ne?

15.1.09

18 Yasindan Kucukler Okumasin! Super Kahramanlarin Cinsel Hayatlari




Bu konu aslinda bu yoğun gündemde önemsiz görünebilir. Ancak super kahramanlar hayatının da çok kolay çok mutlu bir şey olmadığından da bir noktada bahsetmek gerek. En azindan mutsuzluklarını paylaşıp, onların parlak elbiseleriyle dünyayi kurtaran mutlu azınlık olmadıklarını, onların da problemleri, büyük problemleri olduğunu anlamak insan süper kahraman ilişkileri açısından faydalı olabilir.

Evet mutsuz dedim çünkü süper kahramanların cinsel olarak mutsuz olduklarını farkettim. Özellikle erkekleri. Yani öncelikle bütün dişi kahramanlar maaşalah ince belli, yuvarlak kalçalı, iri göğüslü, güzel, seksi varlıklar. Erkek kahramanlar da fena değil (herhalde ben pek anlamam ama) kaslı vücutlar, karizmatik yüzler, güç, başarı herşey var ama birşey eksik. Şu aşağıdaki fotoğrafa bir bakar mısınız? Özellikle slip kısımlarına...

Kadın kahramanlar her erkeğin rüyalarını süsleyecek hatlara sahipken, erkeklerde hatların en mühüm kısmı maalesef yok.

Haydi tamam bunu boşvereleim belki bunların kıyafetleri farklıdır falan diyelim. Mesela Superman. Adam koca trene kafadan yumruk atıp parçalıyor. Eli acımıyor bile. Böyle bir deriyle adamın normal bir kadından zevk alması mümkün olabilir mi? Mengene lazım ona.

Örümcek adam... Adamın zaten en karakteristik özelliği düz duvara tırmanması. Onu geçtim adamın kıyafetinde ağız bile yok. Hadi kırmızı mavi pötikareli taytlı bir adamla sevişecek bir kadın buldu, olmaz ya, kadının aynı zamanda "haydi ön sevişmeyi geçelim, öpüşmeden sevişelim" diyecek bir kadın da olması lazım. Yok artık.

Human Torch yakar, Ice Man üşütür. Hulk'un ve Fantastic Dörtlü'deki The Thing'in zaten şansları yok. Adamlar çok çirkin. Haydi diyelim ki kadınlar fiziğe önem vermez karizmatik, zeki, onları güldüren erkekleri çekici bulurlar diyelim ama bunlar ayrıca da pisikopat.

Neyse daha fazla da adamları harcamak istemiyorum ama allahtan super kahraman değilim ya... Zaten tayt yakışmaz ayrı ama yemişim dünyayı kurtarmayı. Sevişmek gibisi var mı ya?

10.1.09

a/s/w (Eski chatciler hatırlar belki... age / sex / weight)

Geçenlerde bir arkadaşımla birlikte ortak bir arkadaşımızla karşılaştık ofiste. Adam iş için yurt dışında olduğu için yaklaşık 6 aydır falan görüşmüyorduk sanırım. Arkadaş derken öyle tanıdık falan da sanmayın yani, adam sıkı arkadaşımdır. Karşılaşma diyaloğu aynen şu şekilde aktı:
-Ne haber?
-İyidir... Senden?
-İyi... Kilo vermişsin...

Hani moda işinde falan çalışmıyorum. Fiziksel yakışıklılığımın önemli olduğum bir hayatım falan da yok, zaten resimimden de anlaşılıyordur öyle "kilo vermişsin"le kaybolacak bir göbek degil benimki. Kendisi karakter. Siyam ikizim. Neyse ama yine de dialog bu.

Devam ettim yürümeye baktım kızlar aralarında diyet, kilo verme konusunda hararetli bir fikir alışverişi içindeler. Kim bilir daha kaç kere aynı konu değişik yerlerde kulağıma geldi. Takıldım tabi buna.

Çok mu şekilci olduk ne konusuna hiç girmeyeceğim şimdi. Veya zayıf mı iyi şişman mı karşılaştırmasına da ama bu diyalog trendi dikkatimi çekti. Bu hızla devam ederse muhtemelen bizden sonraki nesilde nasılsın gibi konuşma kalıpları çok daha farklı olabilir.

-Selam, kaç kilosun?
-Aaa merhaba, verdim birkaç kilo, sen kaç kilosun?
-Eh sabah tartıldığımda pek bir değişiklik yoktu.

Taksilerde de "abi memleket nere?" yerine "abi kilo kaç?" yaklaşımı olabilir.

Burçlar yerine kilo köşeleri olur. 70-75 kilo kadını bu hafta bir surprizle karşılaşabilir. Aşk hayatı hareketlenecek. 70-75 kilo erkeği ise sağlığına dikkat etsin, kulak burun bogaz sorunu yaşayabileceği bir dönem.

Birilerini tanıştırırken mesela:
-Tanıştırayım bu Ayşe. 50 kilo.
-Memnun oldum ben de Ahmet. 80 kilo.

Rakı muhabbetleri de mundar olur. Ne olacak bu memleketin hali ile başlayan derin sohbetlerin yerini, ne olacak bu göbeklerin hali alabilir. Türkiye yerine göbekleri kurtarırız meze olarak.

Bak facebook yerine bellybook çıkarsa da hiç şaşırmayacağım. Hatta şimdiden böyle bir sosyal paylaşım sitesi kursam bir kenara atsam mı? Microsoft'a satarım belki daha sonra. Zengin olur kendime custom bir Fatboy alırım. Hay lanet birisi o adres kaydını almış bile. Yine geç kaldım.